KİMSEYİ GÖRMEDİM BEN SENDEN DAHA GÜZEL!
Kimseyi görmedim ben
Senden daha güzel
Kimseyi tanımadım ben
Senden daha özel…
Çoğumuzun ezbere bildiği bu şarkıda dikkatimi en fazla çeken yer kişinin başkalarıyla kıyaslanması olmuştur hep… Kişinin güzel ve özel olmasını daha önce görülen kişilerle kıyaslayarak bilinç altımıza “kıyaslama” tohumları ekiyoruz farkında olmadan…
Hepimiz zaman zaman kendimizi diğer insanlarla kıyaslarız. Kıyaslamalar bazen bizi mutsuz etse bile bunu yapıyoruz. Bunu neden yapıyoruz? Başkalarıyla kıyaslama eğilimi, mutluluğumuzu nasıl etkiler? Kıyaslama isteğini yenmenin bir yolu var mı? Bu soruların yanıtları bu ayki yazımızda…
İlk soruyla başlayalım, neden kendimizi diğer insanlarla kıyaslıyoruz? 1954’te Psikolog Leon Festinger, kendimizi başkalarıyla kıyaslama eğilimini inceleyen ve bunu neden yaptığımıza dair bazı cevaplar bulmaya çalışan sosyal kıyaslama teorisini ilgili alan yazına kazandırmıştır.
Tüminsanlar öncelikle kim olduğunu bilmek ister, kendi kimliğini anlamak, kendini tanımlayabilmek ister.
İkincisi, nasıl yaptığını görerek ilerlemek ve daha iyi olmak ister.
Üçüncüsü, ait olmak ister. İnsanlar sosyal varlıklardır, diğer insanlarla ilişkiler ve bağlantılar kurak ister.
Yukarıda sıralanan bu üç ihtiyacın çerçevesinde herhangi birine kim olduğunu sorarsanız, başka bir kişiyle olan ilişkisini veya bir grupla, genellikle bir meslekle olan ilişkisini içeren bir cevap verecektir. Örneğin, insanlar kendilerini tanıttıklarında genellikle “Merhaba, ben akademisyenim” (ya da öğretmenim, doktorum…) derler.
Ya da ben anne ya da babayım, abla ya da erkek kardeş, hala ya da amcayım gibi cevaplar verirler. İnsanlar kendilerini bir başkasıyla ilişkileri içinde tanımlarlar. Kim olduğumuzun cevabı sadece “Ben Gülbeniz” olmaz çoğu zaman…
Dolayısıyla kendimizi diğer insanlarla kıyaslamanın nedenlerinden biri kendi kimliğimizi tanımlamak, konumlandırmak ve anlamlandırmaktır.
İnsanların ilerlemek ve daha iyi olmak konusunda doğuştan gelen bir dürtüsü vardır. İlerleme ve daha iyi olma konusunda ise ölçütümüz genellikle çevremizdeki insanlar olur. Çevremizle kıyaslanınca ne kadar başarılıyız, ne kadar iyiyiz? Çocukluğumuzda anne ve babamız bizi akrabalarımız ya da komşularımızla hatta ilk aşamada kardeşlerimizle kıyaslayarak öğretirler bize bunu; “Kız kardeşin ne kadar çalışkan, bir de sana bak! Komşunun oğlunun kazandığı okula bak, bir de sana…” gibi söylemleri çoğumuz duyarak büyürüz ve büyüdükçe bize yapılanı kendimize, eşimize, çocuklarımıza yapmaya başlarız.
Eşimizle başkasının eşlerini, çocuğumuzla başkalarının çocuklarını, kendimizle tüm çevremizi kıyaslarız; “El alemin kocaları neler alıyor, bir de sana bak” gibi talihsiz kıyaslama cümleleri duyarız çevremizde…
Peki, bu kıyaslamanın bir faydası olur mu? Arkadaşımıza, komşumuza ya da akrabamıza kıyasla daha mutlu, başarılı ya da güzel olmanın kendimize ne faydası olur? Bu da bizi üçüncü sorumuza götürüyor: Kendimizi başkalarıyla karşılaştırmanın bir faydası yoksa, nasıl durabiliriz?
Özünde kendimizi başkalarıyla karşılaştırarak kendi değerimizi belirlemeye veya kendi değerimizi ve öz saygımızı artırmaya çalışmanın işe yaramadığını anlamak kıyaslamayı durdurmanın ilk aşamasıdır. Kıyaslama daha çok olumsuz duygulara, memnuniyetsizliğe, düşük öz değere, kaygıya ve artan depresyona yol açar.
Karşılaştırmadan kurtulmak için öncelikle sosyal kıyaslamaya fırsat veren ortamları sınırlamakla işe başlayabilirsiniz. Sosyal kıyaslama için en yaygın kullanılan yöntemlerden ikisi, ünlülere olan saplantı ve sosyal medyada çok zaman harcamaktır. Sosyal medya ve depresyon arasındaki bağlantı son yıllarda araştırmalarla kanıtlanmıştır. 2018’de Pennsylvania Üniversitesi’nde Psikolog Melissa G. Hunt tarafından yapılan bir araştırmada sosyal medyanın mutluluğu azalttığını, yalnızlık ve depresyon duygularını da artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Sosyal medyada geçirilen süreyi sınırlayarak ve ünlü kişilerle kendinizi kıyaslama takıntısını bırakarak gerçekçi olmayan sosyal karşılaştırma güdüsünü azaltabilirsiniz.
İnsanların göstermek ve görmek istediklerini dikkatlice seçebildikleri sosyal medyada güzel, mutlu, huzurlu ve başarılı görünen insanları gözlemliyoruz. Bu durumlarda, gördüğümüz şeyin kişinin hayatının veya hayat hikayesinin tamamı olmadığını hatırlamakta fayda var. İnsanlar fotoğraflarını #nofilter ile etiketleseler bile sergiledikleri gerçek kendileri, hayatları ve benlikleri değildir. Sosyal medya, sadece insanların görmemizi istedikleri kısmıdır.
Unutmayın, sosyal medya insanların “önemli anlar” aynasıdır onların da tıpkı sizin gibi bir “perde arkası” vardır. Sık sık onların güçlü yönlerini zayıf yönlerimizle karşılaştırırız, bu bizim “perde arkası” bölümümüzü onların “önemli noktaları” ile karşılaştırmaya benzer ve bu hiç gerçekçi bir yaklaşım değildir.
İnsanın tek ve en önemli rakibi, kıyaslaması gereken kişi yalnızca KENDİSİDİR.
En doğru kıyaslama da budur…
Kendimizi kendimizle kıyaslayarak gelişim alanlarımızı belirleyerek kendi yolumuzda ilerleme kaydedebileceğimizi unutmayalım ve yazının girişindeki şarkının sözlerini şu şekilde düzenleyerek hafızalarımıza kazıyalım;
Her geçen gün daha güzel
Her geçen gün daha mutlu
Her geçen gün daha huzurlu bir BEN…