Kategori arşivi: Beğendiklerim

Bu bölümde eğitimlerimde konuyu pekiştirmek için kullandığım herbirinin içinde binbir mesaj gizli olan beğendiğim hikayeleri paylaşacağım.
Eğitim girişlerinde ve eğitim içinde pekiştiriciler eğitilenlerin konuyu anlamalarında kritik önem taşır. Sadece kitap diliyle konuları anlatmanız sizi sadece sesli bir kitap haline getirir. Eğitim içeriğinde, eğitilenler kendilerinden, hayatlarından birşeyler bulurlarsa eğitimi anlamak ve özümsemek için daha çok çaba sarf edecek ve eğitimin etkinliği de artacaktır. Hikayelerin dışında, eğitsel oyunlar da eğitimin etkinliğini arttırır.
Faydalı olması dileğiyle,
Gülbeniz AKDUMAN

Su İçine Konduğu Kabın Şeklini Alır…

Yaşlı bir adam emekliliğinde huzurla yaşamak için küçük müstakil bir ev satın alır. Evinde huzur ve mutluluk içinde yaşamaya başlar. Birkaç yıl sonra hemen yanı başındaki eve 3 çocuğu olan bir aile taşınır. Çocuklar hergün bahçeye çıkıp, bağıra bağıra şarkı söyleyerek oynamakta, oynarken de çöp kutularını tekmeleyip dayanılmaz bir gürültü çıkarmaktadırlar. Yaşlı adamın evindeki huzur ortadan kalkmış yerini gürültüye bırakmıştır. Yaşlı adam birgün dayanamaz ve bahçedeki çocukların yanına gider. “Siz çok tatlı çocuklarsınız, ne kadar da neşelisiniz, bana da neşe katıyorsunuz, bu şekilde oynamaya devam ederseniz size günlük 10 dolar vereceğim” der. Çocuklar bu teklife bayılır ve gün geçtikçe daha çok gürültü yapmaya başlarlar. Yaşlı adam 1 ay boyunca günlük olarak çocuklara ödemesini yapar. Tam 1 ay sonra tekrar çocukların yanına gider ve “Çocuklar emekli maaşımla geçinmekte çok zorlanıyorum, bundan sonra günlük ancak 5 dolar verebileceğim size…” der. Çocuklar bu konuya biraz bozulur ama gürültü yaparak oynamaya devam ederler. 15 gün sonra adam tekrar çocukların yanına gider ve “Çocuklar maaşımı alamadığım için size ancak günlük 1 dolar verebilirim” der. Çocuklar bu duruma çok kızarlar ve “Bundan sonra imkansız artık bu paraya bu işi yapamayız” derler.  O günden sonra bahçede gürültülü oynama işini de bırakırlar. Bahçeye çıktıklarında içlerinden gürültü yapmak gelmez artık…

Mark Twain’in dediği gibi; “Eğitimin yapamayacağı hiçbirşey yoktur. Hiçbirşey onun ulaşamayacağı yerde değildir”. Zekice tasarlanmış bir eğitim mucizevi bir şekilde insan davranışlarını değiştirebilir. Bir kaba su koyduğumuzda nasıl su içine konduğu kabın şeklini alıyorsa, insan da aldığı eğitime göre hareket eder. Yılmadan, yorulmadan, bıkmadan eğitmeye devam edelim ki eğitim sihrimiz daha çok kişiye ulaşsın ve hayatını güzelleştirsin….

The happy Manifesto

Son yıllarda Türkiye’de de popüler olan ve önem kazanan “Çalışan Mutluluğu” ile ilgili faydalı bir kaynak; “The Happy Manifesto”

Çalışanların eneji dolu, aşkla ve içsel bir istekle çalıştıkları bir ortam yaratmak isteyen tüm İnsan Kaynakları yöneticilerine okumalarını şiddetle tavsiye ediyorum.

Okumaya devam et

Özgürlük

Özgürlük Nedir?

Adamın biri bilge kral olmakla ün salmış kralın yanına gider. Krala şunu sorra; “Efendim söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır?”

Kral; “Elbette” der. “Kaç bacağın var senin?”

Adam soruya şaşırarak ; “İki efendim” der.

Kral; “Pekala, tek bacağının üstünde duarabilir misin?”

“Elbette” diye  cevap verir adam.

Kral; “O halde hangi bacağının üstünde duracağına karar ver”.

Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir. “Tamam” der kral “Şimdi de öteki bacağını kaldır”.

Adam şaşırır; “Bu imkansız kralım” der.

“Gördün mü?” der kral, “Özgürlük budur. Sadece ilk kararı almakta özgürsün. Ondan sonrasında değil.”

Hayat kararlardan ibarettir ve kararlar birer kibrittir. Doğru yerde ateşlendiğinde seni ısıtacak, çorbanı kaynatacak ateş olur, yanlış yerde ateşlediğin vakit ise içinde bulunduğun evle birlikte seni de yakar…

Sevgi Türleri

Sevgi Üç Türlüdür. ..

“Eğer” sevgi nedir,nerededir diye merak ediyorsan,
her şeye,herkese “Rağmen” mutluluğa dair ümidin vardır.”Çünkü” sen sevgiyi umursuyorsundur.

Masumi Toyotome diye bir Japon yazara göre;

“” Sevgi Üç Türlüdür!””

Okuyun bakalım sizin ki hangi tür sevgi?…

Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış. “Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir” diye başlıyor.

– “Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyormuyuz?” diye soruyor…Sonra anlatmaya başlıyor:

– “Sevgi üç türlüdür!..”

Birincinin adı “Eğer” türü sevgi!.. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar..

Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome “En çok rastlanan sevgi türü budur” diyor. Bir şarta bağlı sevgi.. Karşılık bekleyen sevgi.. “Sevenin,istediği birşeyin sağlanması karşılığı olarak vaad edilen bir sevgi türüdür bu” diyor yazar..

– “Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi, karşılığı bir şey kazanmaktır.” Yazara göre evliliklerin pek çoğu “Eğer” türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde de, düşkırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile “Eğer” türüne rastlanıyor.

Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için, çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle “Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone’ye gittin” diye bağırıyor. Delikanlı “Ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın” diyor. Baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor. “Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı” diyor yazar..

– “Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!..” İnsanlar “Eğer” türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında.. “Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir” diyor, Masumi Toyotome.. İlginç değilmi?..

İkinci türe geçiyoruz: “Çünkü” türü sevgi… Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: “Bu tür sevgide kişi, birşey olduğu, birşeye sahip olduğu ya da birşey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır”.

Örnek mi?.. “Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin. (Yakışıklısın!)” “Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki..” “Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki..” “Seni seviyorum.Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki..

– ” Yazar, Çünkü türü sevginin, Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş birşeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.

Ama derin düşünürseniz, bu türün, “Eğer” türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana.. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer.

Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW’si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.

“O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?” diye soruyor, Toyotome.. “Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz” diyor.

Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.. Birincisi.. “Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?” korkusu.. Tüm insanların iki yanı vardır. Biri dışa gösterdikleri.. Öteki yalnızca kendilerinin bildiği..”İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terkederlerse” korkusu buradan doğar. İkincisi de.. “Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa..” endişesidir.

Japonya’da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terketmiş. Daha acısı.. Aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını.. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş..

Japon yazar “Toplumlardaki sevgilerin çoğu ‘Çünkü’ türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür” diyor..

Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?..”Ve işte sevgilerin en gerçeği!.

* * * “Üçüncü tür sevgi benim ‘Rağmen’ diye adlandırdığım türdür” *** diyor yazar.

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında birşey beklenmediği için “Eğer” türü sevgiden farklı bu.. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için “Çünkü” türü sevgide değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan “Birşey olduğu için” değil, “Birşey olmasına rağmen” sevilir. Güzelliğe bakar mısınız?.. Rağmen sevgi..

Esmeralda, Qusimodo’yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına “rağmen” sever. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara ‘rağmen’ sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile..

– ” Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine “rağmen” olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.

Japon yazar “Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur” diyor. “Farkında olsanızda,olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir.” Bunun böyle olduğundan nasıl emin?.. Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.. Şu soruma cevap verin” diyor.

– “Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmezmiydiniz?.. Kendi kendinize ‘Yaşamamın ne yararı var’ diye sormaz mıydınız?..” Devam ediyor Toyotome..

– “Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmezmiydi?. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?.”

– “Diyelim sıradan bir yaşamınız var.. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?..” diye soruyor ve yanıtlıyor:

– “Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar.” Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor “Rağmen” sevgiyi.. “Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni ‘Rağmen’ türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da birgün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır.”

Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome.. “Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.. Kimsede başkasına verecek fazlası yok” diye açıklıyor..

Anlatıyor.. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?.. Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar.. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.. Hani nerede?.. Hepsi o.. Ve asıl çarpıcı cümle en sonda.. “Dünyadaki en büyük kıtlık, ‘rağmen’ türü sevginin yeterince olmayışıdır!..”

Ne istediğini Bilmek

Rüzgar İle Yaprak

Rüzgâr ile yaprak dost oldular. Artık rüzgâr savurmuyordu yaprağı.
-”Söyle dostum, nereye istersen oraya götüreyim seni” dedi rüzgâr yaprağa.
Yaprak düşündü taşındı, aklına hiçbir şey gelmedi. Tekrar sordu rüzgâr:
– Hadi söyle seni istediğin yere taşıyayım.
Tekrar düşündü yaprak , aklına yine bir şey gelmedi…
– ”Bilmiyorum rüzgâr kardeş, aklıma hiçbir şey gelmiyor. Sen söyle ?” dedi.
Rüzgâr:

Rüzgâr ile yaprak dost oldular. Artık rüzgâr savurmuyordu yaprağı.
-”Söyle dostum, nereye istersen oraya götüreyim seni” dedi rüzgâr yaprağa.
Yaprak düşündü taşındı, aklına hiçbir şey gelmedi. Tekrar sordu rüzgâr:
– Hadi söyle seni istediğin yere taşıyayım.
Tekrar düşündü yaprak , aklına yine bir şey gelmedi…
– ”Bilmiyorum rüzgâr kardeş, aklıma hiçbir şey gelmiyor. Sen söyle ?” dedi.
Rüzgâr:
– Gidecegin yeri bilmedikten sonra rüzgâr dostun olsa neye yarar.. Savrulur gidersin!
dedi ve bildigi gibi esti tekrar. Yaprak yine savruldu…
Üstelik de bu sefer savuran dostuydu.

İnsan bu dünyada ne istediğini bimesi gerek bilmediğin zaman bir yaprak misali savrulursun oradan oraya.

İyilik ve Kötülük

Yaşlı kızıldereli reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. o merakla, sordu dedesine:

Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı; “Onlar benim için iki simgedir evlat”.

Çocuk; “Neyin simgesi?” diye sordu.

Yaşlı kızılderili; “İyilik ile kötülüğün simgesi, aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları”. Çocuk, sözün burasında; “mücadele varsa, kazananı da olmalı” diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi; “peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?

Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa; “Hangisi mi evlat? ben, hangisini daha iyi beslersem!”

Bakış açısı

Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı.Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.”Tadı nasıl?” diye soran yaşlı adama öfkeyle “acı” diye cevap verdi.Usta kıkırdayarak, çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi.Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
“Tadı nasıl?”
“Ferahlatıcı” diye cevap verdi genç çırak.
“Tuzun tadını aldın mı?” diye sordu yaşlı adam,
“Hayır” diye cevapladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve söyle dedi:
“Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.”

Kendini Geliştirmek

Bir ormanda iki kisi ağaç kesiyormus. Birinci adam sabahlari erkenden kalkiyor, agaç kesmeye basliyormus, bir agaç devrilirken hemen digerine geçiyormus. Gün boyu ne dinleniyor ne ögle yemegi için kendine vakit ayiriyormus. Aksamlari da arkadasindan bir kaç saat sonra agaç kesmeyi birakiyormus.

Ikinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya basladiginda eve dönüyormus. Bir hafta boyunca bu tempoda çalistiktan sonra ne kadar agaç kestiklerini saymaya baslamislar.

Sonuç: Ikinci adam çok daha fazla agaç kesmis. Birinci adam öfkelenmis: “Bu nasil olabilir? Ben daha çok çalistim. Senden daha erken ise basladim, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla agaç kestin. Bu isin sirri ne?”

Ikinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş: “

Ortada bir sır yok.. Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir.

“Kendimizi gelistirmek, baltamizi bilemektir. Kendimize zaman ayirip, yasamimizi objektif bir bakisla gözden geçirmektir. Zayif buldugumuz alanlarimizi gelistirmek için caba göstermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir kosuldur. Delhi’deki ünlü tapinakta Sokrat’in su sözü yer alir: “Insan Kendini Tani.” Kendini tanimak, su anda oldugumuz noktayla olmak istedigimiz nokta arasindaki yoldur. Kendini tanimak, kendimizi nasil gördügümüz ile baskalarinin bizi nasil gördügü arasinda fark olmamasi anlamina gelir. Bireysel ve is yasamimizda basarili, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamizi bilemek için kendimize zaman ayirmaliyiz.

Cesaret

Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe eden ve üzüntü içinde yaşayan bir fare vardır. Sihirbazın teki ona acır ve fareyi bir kediye dönüştürür. Fare kedi olur olmaz, bu seferde köpekten korkmaya başlar. Sihirbaz onu bu seferde bir kaplana dönüştürür. Fakat bu kez de avcıdan korkmaya başlar.

Sihirbaz bakar ki, onun korkusunu yenmeye imkan yok, şu ibretli nasihatte bulunur:

“Sen cesaretsiz, korkak birisisin, tekrar fareye dön. Sende sadece farenin yüreği var. Bu sebeple ben sana yardım edemem…”

İmkansız

Üç dindar aralarında konuşuyorlardı. Ortaya bir soru atıldı: “

Eğer dünya birdenbire simsiyah kesilse ne yapardınız?”

İçlerinden biri şöyle yanıtladı: “Hemen Allah’a dua ederek cennetin kapısını açmasını isterdim.”

Bir diğeri, “Allah’a dua ederek, kadere boyun eğdiğimi, Allah ne isterse onu çekmeye hazır olduğumu söylerdim” dedi.

Üçüncüsü ise şunu söyledi, “Karanlıkta nasıl yaşayacağımı öğrenmeye çalışırdım”.

Hiçbirşey imkansız değildir. Kafana koyduğun herşeyi yapabilirsin. Nerede bir istek varsa, orada bir yol da vardır…

N. Donald Walsch